Obezite Cerrahisi ile İlgili Sorular

Obezite aşırı vücut yağı ile nitelendirilen bir hastalıktır. Obezite yaşam kalitenizi etkileyebilecek ve yaşam sürenizi azaltabilecek olan bazı hastalıklar ve diğer sağlıkla ilgili sorunların ortaya çıkma ihtimalini de artırır.

Kilo aşamaları vücut kitle endeksi (VKİ) ile tanımlanır. VKİ kişinin kilogram olarak ağırlığının metre kare olarak boyuna (kg/m2) bölünmesidir. Obezitenin belirlenmesinde VKİ kullanılır.VKİ kişinin gerçek vücut yağı yüzdesini belirlemek için kullanılmaz, ama neyin sağlıklı olup neyin olmadığı açısından ağırlığı sınıflandırırken iyi bir göstergedir. VKİ kilo/boyxboy şeklinde hesaplanır.

VKİ;

-18,5-25 arası normal

-25- 29.9 arası olan bir kişi klinik olarak “fazla kilolu” (obezite öncesi)

-30-35 arası 1.derece obez

-35-4- arası 2.derece obez

-40 ve üzeri 3. derece obez (morbid obez) olarak sınıflandırılır.

Obezite ile ilgili 40′dan fazla medikal durum vardır. Yılda 112,000′den daha fazla ölüm obezite ile bağlantılıdır. En çok görülen obezite ile ilgili hastalıklara şunlar dahildir:

-Tip 2 diyabet

-Yüksek tansiyon

-Yüksek kolesterol

-Kalp hastalığı

-Felç

-Safra kesesi hastalığı

-Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD)

-Osteoartirit

-Uyku apnesi ve solunum sorunları

-Bazı kanserler

Kişinin uzun sürede yaktığından daha fazla kaloriyi alması obeziteye sebep olur. Bu “fazla” kaloriler yağ olarak depolanır. Obez kişilerde bu enerji dengesizliği ile sonuçlanan birden fazla faktör olmasına rağmen, asıl katkıda bulunan faktörler davranış, çevre ve genetiktir.

Davranış: Günümüzün hızlı tempolu ortamında sağlıksız davranışları benimsemek son derece kolaydır. Davranış obezite halinde, yiyecek seçimleri, fiziksel aktivite miktarı ve sağlığınızı sürdürme çabasıdır. Yiyecek seçimlerine dayanarak çoğu kişi artık kalori yönünden zengin ama besin yönünden zayıf yiyecekleri seçiyorlar. Bu davranış sorunu aynı zamanda evde ve dışarıda yemek yerken porsiyonlardaki artışla da ilgilidir.

Ortam: Ortam kişinin yaşam tarzı ve huylarını şekillendirmekte kilit bir rol oynuyor. Sağlık kararlarınız etkileyebilen pek çok çevresel etki vardır. Günümüz toplumu daha hareketsiz bir hayatı benimsemiştir. Yürümenin yerini otomobil kullanmak, temel fiziksel aktivitenin yerini teknoloji almış ve beslenme de çabuk yemeklere yenik düşmüştür.

Genetik: Bilim genetiğin obezitede rol oynadığını göstermiştir. Genler obezite ile sonuçlanan bazı hastalıklara sebep olabilir. Bununla birlikte, bu durum obez olma ihtimali bulunan bütün bireylerin obeziteden etkileneceği anlamına gelmemektedir. Günümüzde hangi genlerin en çok obeziteye katkıda bulunduğunu belirlemek için araştırmalar yapılmaktadır.

Obez kişiler sağlık risklerinin de ötesinde engellerle karşılaşırlar. Duygusal acılar obezitenin en acı veren yönlerinden biridir. Toplum sık sık fiziksel görünümün önemini vurgulamaktadır. Sonuç olarak obeziteden etkilenen kişiler, sık sık iş piyasasında, okulda ve sosyal ortamlarda ön yargı veya ayrımcılıkla karşılaşırlar.

Obezite tedavisi stratejileri kişiden kişiye değişir. Tedaviye erken başlamak başarının temel bir parçasıdır ve herhangi bir kilo verme programına başlamadan önce doktorunuzla görüşmeniz çok önemlidir. Obeziteyi tedavi için çeşitli yöntemler vardır:

Davranış değiştirme, fiziksel aktivite, klinik olmayan kilo yönetim programları (danışmanlar, kitaplar, İnternet siteleri veya destek grubu), medikal kilo yönetimi (hekim,diyetisyen,psikolog kontrolünde), bariatrik operasyon.

Dünya genelinde yapılan araştırmaların sonuçlarına göre her yıl pek çok insanın hayatını kaybettiği görülmektedir. Dünya genelinde önemli sağlık sorunları arasında bulunan obezite hastalığı için diyet ve spor egzersizlerin yetersiz kalması sonucu cerrahi müdahalelere gerek duyulmaktadır. Obezite ameliyatı hastalık ile tedavide en etkili unsur olmaktadır. Obezite ameliyatından sonra hasta verilen programlara uyması halinde 6 ay içinde diğer hastalıklarında düzeldiği görülmektedir.

Obezite ile mücadelede en etkin yöntem cerrahi müdahaleler olsa da ilk olarak hastanın doktor kontrollü diyet ve egzersiz programlarından en az 3 yıl sonuç alınamamış kişiler tercih edilmektedir. VKİ 40 ın üzerinde olan veya 35in üzerinde olup yandaş hatalıkları olanlar ameliyat edilmelidir.Aslında dünyada pek çok yerde 30-35 arasında bile ameliyat edilmesi gerektiğini söyleyen yayınlar vardır.VKİ 29 un üzerine çıktığında insülin direncinin başlayabileceği gösterilmiştir.

En azından böyle olmamalıdır. Bıçak altına yatmak için en önemli kriter en az 3 yıl boyunca obezite şikayetinin olmasıdır. Obezite cerrahisinde temel amaç sadece kilo kaybetmek değildir. Aynı zamanda obeziteye bağlı olarak ortaya çıkan yandaş hastalıklarda (Tip2 diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi, karaciğer yağlanması) kilo kaybıyla ortaya çıkan düzelmeler sağlandığı da bir gerçektir.

Obezite ile mücadelede uygulanan cerrahi müdahaleler, hem midenin küçültülmesi hem de bağırsak sisteminde yapılacak düzenleme ile gıdaların emilimini kısıtlayacak yöntemler olan by pass ve mini by pass yöntemleri ile  sadece mide hacmini küçülten  tüp mide, mide kelepçesi ve mide balonu gibi yöntemler uygulanabilmektedir. Obezite ile mücadelede sadece mide balonu uygulaması cerrahi işlem sınıfına girmemektedir. Yemek borusu yolundan midenin içine balon yerleştirilmektedir. Balon ortalama 6-7 ay mide içinde durduktan sonra çıkartılmaktadır. Burada amaç obezite cerrahisi öncesinde hastanın belli bir kiloya inerek komplikasyon riskini azaltmaktır amaç.

Ameliyat olacak hastaya göre hazırlık yapılıyor. Rutin olarak genel kan tahlillerini yaptıyoruz, vitamin düzeylerine bakıyoruz, mutlaka endoskopi yapıyoruz ve bunlarla birliktel ultrasonografi yapıyoruz. Hastanın uyku apne sendromu varsa uyku testi yaptırıp gerekirse bu hastalarımıza ameliyattan önce CPAP ve BİBAP dediğimiz makinaları kullandırtıp oksijenizasyonlarını artıyoruz ki ameliyattan sonra sıkıntı yaşamayalım. En sonunda da anesteziye gösteriyoruz, anestezi de yapılmış tüm tetkiklere bakıyor, anesteziden onay gelirse hastayı ameliyata alıyoruz.

Hastalar tarafından en çok merak edilen konuların başında ameliyat sonrası süreç olmaktadır. Obezite ameliyatı sonrası 3-4 gün içinde hasta taburcu olmaktadır ve yataktan kalkar vaziyete gelebilmektedir. Hastanede yatış süresi operasyonun şiddetine ve kullanılan yönteme göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak ameliyattan 14-15 gün sonra hastalar günlük yaşamlarına dönebilmektedir.

Ameliyatların başarılı olması tamamen hastanın sonraki süreçte davranışları ve disiplini ile alakalı olmaktadır. Ameliyat öncesi hesaplanan fazla kiloların ameliyat sonrası ilk 18-20 ay içinde %50-70’sini verebilen hastalar başarılı operasyon sınıfına girmektedir.

Cerrahi operasyonlardaki amaç operasyon sonrası hemen kilo verilmesini başlatmak olduğundan dolayı ameliyat sonrası kilo verme işlemi başlamaktadır ve ortalama olarak 24 aya kadar sürebilmektedir. Bu sürenin kısalması hastanın disiplini ile alakalı değişmektedir.

 

Obezite ameliyatlarındaki amaç kilo verilmesini sağlamaktadır. Eğer hastalar operasyon sonrası verilen programlara uymaması durumunda tekrar kilo alma sorunu görülmektedir. Yapılan operasyonlar üzerindeki araştırma sonuçlarına göre tekrar kilo alma sorunu görülen hasta oranı %10-12 arasındadır.

 

Bütün cerrahi işlemlerde risk sınıfına göre komplikasyonlar olabildiği gibi obezite ameliyatında da riskler mevcuttur. Bu riskler operasyonu yapan cerrahi ekiple bağlı olmakla beraber hastanın diğer sağlık sorunları da komplikasyonlara etkisi bulunmaktadır. Ameliyat sırasında ve sonrasında herhangi bir komplikasyon yaşanmaması için ekip olarak çalışmak gereklidir,İyi bir obezite cerrahisi için ekibinizde oluşabilecek komplikasyonlarla mücadele edebilecek genel cerrahın önderliğinde, psikiyatrist, psikolog, diyetisyen, obezite koordinatörü, göğüs hastalıkları uzmanı, kardiyolog, endokrinolog yada bir iç hastalıkları uzmanı olmalıdır. Operasyonu yapacak ekibin bu alanda uzman, deneyimli ve hasta üzerinde bütün testleri yapmış olması gerekmektedir.

Obezite ameliyatlarinin korkulan başlıca 3 riski vardır. Bunlar Leakage (kaçak), Emboli (pıhtı oluşması) ve kanama olmasıdır. Fakat Obez olarak yaşamak tabii ki daha riskli. Bu ameliyatların riski çok yüksek değil aslında. Bir hasta apandisit ya da bademcik ameliyatından da kaybedilebiliyor. Tabii ki bu ameliyatlarda hayatını kaybeden hastalar vardır ama genel olarak oranlara baktığımızda %0,3 lük bir risk oranı görüyoruz. Bu oran safra kesesi ameliyatının riskinden yüksek bir oran değil. Tüp mide ameliyatı; kanser ameliyatından, kalp ameliyatlarından, yemek borusu ameliyatından, akciğer ameliyatından çok daha az riskli bir ameliyat. Şunu çok iyi bilmemiz lazım belli bir kiloyu aşmış kişilerin diyetle, egzersizle kilo vermesi imkansız artık. Hastanın bu konuda çok iyi karar vermesi gerekiyor.

Tabii komplikasyonların olması kadar erken farkedilip gerekli müdahalenin yapılması önemlidir. Zamanında yapılan tedavi sorunu genelikle bertaraf etmektedir. Tüm dünyada yapılan calışmalar göstermektedir ki ameliyattan sonra 1,5 yılda verilen kilolar uzun yıllar korunmaktadır. Ancak 7-8 yıldan sonra bir miktar kilo alinabilmektedir, ancak hiçbir zaman ameliyattan önceki kiloya ulaşılamamaktadır. Örneğin 130 kg ile ameliyat olan birisi ameliyat sonrası 60 kiloya düşmüş ise 10 yıl sonra 70-75 kiloya çıkabilmektedir. Tekrar kilo almamak icin doktorunuz ve diyetisyeninizle iletişimi koparmamak gerekir. Neticede organizma aktif bir yapıdır, yeni durumlara uyum sağlama yeteneği vardır. Kişiye göre hekim ve hasta birlikte uygun tedavi yöntemine karar vermelidir. Hastanin karar verme sürecine katılması önemlidir. Çünkü hekimin söylediklerini uygulayacak olan neticede hastanın kendisidir.

Genel olarak ameliyat sonrası döneme ayak uydurmanız içinde ameliyattan önce 2 haftalık bir sürede sıvı diyet programı uygulanabilmektedir. Bu programdaki amaç obezite ameliyatı sonrası ilk 6-7 gün sıvı beslenme olacağı için alışma evresinin oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu diyet karaciğerin hacmini küçülteceğinden dolayı ameliyatın daha kolay geçmesine de yardımcı olabilir.

 

 

1990 senesinden beri mide küçültmek için operasyonlar yapılsa dahi, bugün uygulanan tüp mide ameliyat tekniği yani diğer bir adıyla, sleeve gastrektomi tekniği son olarak 2001 senesinde bildirilmiştir. Tip mide ameliyatı, bilinen gastrik by-pass ve biliopankreatik diversiyon operasyonları uygulanamayacak kadar kilolu süper obezite hastaları için esas operasyon öncesi belli bir miktarda kilo verdirmek hedefiyle ilk aşama cerrahi olarak düşünülmüştür. Ancak bu hedefle tüp mide ameliyatı, yani sleeve gastrektomi uygulanan kişilerin tahmin edilenden çok ve daha önemlisi yeterli ölçüde kilo kaybettiğinin fark edilmesi ile, bu teknik tek başına uygulanabilen bir obezite ameliyatı olarak tıbbi litaratüre girmiştir.

Sleeve gastrektomi, diğer deyişle “uzunlamasına gastrektomi” ya da “tüp mide” olarak da geçer. Midenin büyük kenarı kesilir ve çıkartılır. Hacmi yaklaşık olarak %80-85 küçültülmüş bir mide tüpü meydana getirilir. Tüp Mide ameliyatında, iki sistem ile kilo kaybı yaşanır, bunlar:

Mide hacminin küçültülmesi ile mekanik bir sınırlandırma,

Ghrelin ismiyle anılan bir hormonu üreten mide dokusu çıkarıldığı zaman, hormonsal bir değişiklik yaşanır. Bu hormonsal değişiklik neticesinde kilo kaybı yaşanır. Ghrelin, midenin fundus ismi verilen üst parçasındaki hücreler tarafından üretilen,iştah artırıcı özelliği olan bir hormondur. Tüp mide operasyonunda ghrelin üretilen midenin fundus bölgesi kesilip çıakrtıldığından, kişinin iştahı da azalmış olur ve kilo kaybı kendiliğinden ortaya çıkar.

Diğer obezite cerrahisi tenkiklerinde olduğu gibi, tüp mide ameliyatında da laparoskopik adı verilen kapalı yöntem uygulanır.. Yaklaşık yarım santimlik 4—5 tane küçük delikten uygulanır. Operasyon ardından yaşanan ağrı son derece minimum orandadır. Bunun yanında, başarılı bir kozmetik netice ve erken mobilizasyon gibi laparoskopik cerrahinin bütün avantajları obezite cerrahisinde de görebilmekteyiz.

Tüp mide ameliyatında tek kullanımlık özel malzemelerde mide kesilir ve aynı anda üzerine dikilir. Operasyon ardından kalan mide tıpkı muz biçiminde bir tüpü andırdığından dolayı bu yöntem, çoğunlukla tüp mide olarak geçer.

*Laparoskopik şekilde uygulanabilir, bu sayede de yara iyleşmesi daha hızlı olur ,ağrı daha az olur ve hastanede yatış süresi kısalır.

*Midenin hacmi küçültülür ancak işlevleri değiştirilmediğinden birçok besin gurubunun minimum oranda tüketilmesine yol açar.

*Ghrelin yani açlık hormonu üretilen midenin fundus bölgesi kesilip çıkartıldığı için doğal olarak iştah da azalmış olur ve kilo kaybı yaşanır.

*Pilor (mide kapakçığı) muhafaza edildiği için, Besinler mideyi daha geç terk eder. Bu sayede de daha uzun süre tokluk hissinin yaşanması sağlanır.

*Ülser gibi bir durumun ortaya çıkma ihtimali, en aza indirilir.

*Bağırsak by passından kaçınıldığı için; bağırsak tıkanıklığı, marjinal ülser, anemi, osteoporoz (kemik erimesi) , protein ve vitamin eksikliği ihtimalleri ortadan kaldırılır.

*İkili operasyonlar için uygun çok yüksek VKİ ne sahip kişilerde (VKİ> 55 kg/m2) ilk aşama operasyon için oldukça etkili neticeler sağlar.

*Anemisi olan ya da bağırsak bypassının ileri dönem komplikasyonlarından tedirgin olan hastalar için ve de bağırsak bypassı için yüksek risk taşıyan hastalar için ideal ve uygun bir seçim olur.

*Aşırı kilolu kişilerde laproskopik olarak yapılabilen bir operasyon olduğu için daha az yara, daha az akciğer problemi , daha az ağrı ve daha hızlı iyleşme olanağı açar.

*Tüp mide operasyonu daha sonra ikinci bir operasyon ile bypassa ve doudenal switche dönüştürülebilir.

 

Tüp Mide Ameliyatının Dezavantajları

*Tahmin edilenden daha az kilo kaybı ya da tekrar kilo alımları ortaya çıkabilir , bu risk, teorik olarak bütün operasyon çeşitlerinde mevcuttur fakat bypassta tüp mideye kıyasla daha az ortaya çıkar

*Oldukça yüksek VKİ’ne sahip kişilerde (VKİ> 55 kg/m2) fazla kilonun kalan kısmını kaybetmek için çoğunlukla ikinci bir obezite operasyonuna ihtiyaç duyulur. İki aşamalı obezite operasyonları çok yüksek VKİ’ne sahip kişilerde daha etkili ve güvenli neticeler verir.

*Sıvı ya da yumuşak yüksek kalorili besinler absorbe edilebilir. Bu sebeple de kilo verme yavaşlayabilir.

*Tüp mide operasyonlarında mide boydan boya kesilir. Bu sebeple de bu dikiş hattında kimi zaman kaçaklar meydana gelebilir, kanamalar oluşabilir.

*Midenin kesilen bölümü karından çıkartılır bu sebeple de geri dönüşümü olan bir ameliyat değildir. Ancak bypassa ve doudenal switche çevrilebilir.

Operasyonun ertesi günü ağızdan sıvı alımına başlanır. Sıvı alımı 3. gün artar ve kişi çoğunlukla 3. gün evine gidebilir. İlk hafta berrak sıvılar olmak üzere 14 gün boyunca sıvı ile beslenme devam eder. Daha sonra ise yavaş yavaş yumuşak besinlere başlanır ve 4. Hafta tamamlandığında neredeyse tüm besinler yenilebilecek hale gelir.

Tüp mide operasyonu VKİ 35’ten fazla olan, şeker hastalığı yani diyabeti bulunmayan, miktar olarak çok ve katı besinlerle ve özellikle ağırlıklı olarak hamur işi ve et ile beslenen, şekerli besinlerle, alkole ya da asitli içeceklere bağımlılıkları bulunmayan hastalar için daha uygun bir operasyondur. Bunun haricinde süper obez denilen (VKİ> 55) kişiler için de ilk aşama ameliyatı olarak uygulanır.

Saç dökülmesi de bariatrik cerrahi hastalarında sıklıkla karşılaşılan bir sorundur. Saç dökülmesi kişiyi ciddi şekilde etkiler. Kişinin daha agresif olmasına, özgüvenin azalmasına, psikolojik problemlere ve depresyona neden olabilir. Ayrıca saç dökülmesi kişi için ayrı bir stres faktörüdür.

Saç dökülmesinin yaş, cinsiyet, hastalık ve genetik faktörler gibi birçok nedeni olabilir.

Bariatrik cerrahi durumu ile ilişkilendirildiğinde ise; operasyonu olmuş olan kişi vitamin ve mineral suplementlerini önerildiği şekilde ve dozda kullanmamışsa, hızlı kilo kaybetmişse, sıvı-yumuşak-katı diyet geçişlerinde zorlanmış ve uzun süre tolerasyon problemi yaşamışsa, uzun süre yeterli protein alamamışsa ciddi saç dökülmesi ile karşı karşıya kalabilir.

Bariatrik cerrahi ameliyatından 3 ile 6. ay sonrası saç dökülmesi meydana gelebilir ve ameliyat sonrası 6-12 aya kadar devam edebilir. İlk 6 ayda bu esas sorun fark edilip, yapılan müdahale ile bu durum tersine çevrilebilir. Özellikle 6.ay sonrası yetersiz beslenme saç dökülmesine sebep olabilir. Yapılan müdahale saç kökleri için çok yararlı olamasa da en azından saçın tekrardan büyüyebilmesi için yardımcı olmaktadır.

Saç dökülmesi ile özelikle protein, demir, çinko, elzem yağ asitleri, B12 vitamini ve biotin ilişkilendirilmektedir.

Saç dökülmesi şikayetlerinizin azalması yada olmaması için; ameliyat tipinize göre; hekim kontrolünde ameliyattan 6 ay sonra şu protokolü izleyebilirsiniz!

Kadınlar protein,keten tohumu yağı, biotin, multivitamin-mineral suplementi, B12, ferrum (fumarat yada glukonat) yada elementel demir iki günde bir kullanılabilir. (Multivitamin ve mineral içinde çinko olduğu düşünülmüştür)

Doktorunuzu seçerken dikkat etmeniz gerekenler ;

*Doktorunuzun tecrübesi , aldığı eğitimler , katıldığı konferans ve seminerler vb

*Doktorunuzun günlük ameliyat sayısı; eğer doktorunuz günde bir kaç ameliyata giriyor ise bu sayı yorgun olup olmamasını etkileyecek önemli kriterlerdendir.

*Doktorunuzun ekibi ; ameliyat öncesi ve sonrası profösyonel bir ekibin olup olmaması ve varsa ekibin tecrübesi

*Doktorunuzun ameliyat sonrası oluşabilecek komplikasyonlarda tutumu ;yani komplikasyonlarla mücadele edebilme yetisi ve hastanenin donanımı

*Doktorunuz hakkındaki hasta yorumları; hastalarının bir hekim hakkında yaptığı tarafsız yorumlar

*Doktorunuzun kullandığı malzemeler; obezite ameliyatlarında her hastaya yeni malzeme kullanılması komplikasyon riskini azaltır. Ayrıca yüksek teknoloji ürünleri kullanması bir avantajdır.Piyasa bir kaç tane kaliteli stapler markası vardır.

 

Bariatrik cerrahi uzun bir maratondur. Bu maratonda galip gelebilmeniz için bazı şeylere dikkat etmek gerekir

* Ameliyat Öncesinde Bazı Değişiklikler Yapın!

Bariatrik cerrahi hastaları nasıl ki zayıflamadan eski kıyafetlerini dolaplarından çıkartmıyorsa; ameliyat olmadan da şekersiz çay içmeyi de kabul etmezler! ‘Nasılsa ameliyat olduktan sonra içemeyeceğim’ algısı yüzünden beslenme alışkanlıklarının değişebilmesi daha da güç olmaktadır. O nedenle ameliyat öncesi günlük hayatınızda beslenmenizi kısıtlamanızda fayda var. Örneğin; şekerli çay içiyorsanız; vazgeçip şekersiz yada tatlandırıcılı çayları tercih edebilirisiniz. Su içmek yerine gazlı içecek içiyorsanız buna bir son verebilirsiniz.

* Çevrenizde Daha Çok Size Destek Olanlar Olsun!

Bu maraton tek başına olduğunuzda çok daha zorlayıcıdır. Size destek olanlarla bu süreci daha keyifli ve verimli hale getirebilirsiniz. Kimse mükemmel değildir. Yakın arkadaşlarınız, aileniz, sevdikleriniz veya bu ameliyatı olmuş kişilerden destek alarak yalnız olmadığınızı düşünün!

* Ameliyat Öncesinde ve Sonrasında Haftalık Menünüzü Planlayın!

Haftalık plan yapmak size sıkıcı gelebilir; hem vakitten tasarruf yapmış olursunuz hem de sizin için daha hesaplı olur. Sizin için artık zaman menü planlama zamanıdır.

* Yeni Tatlara Açık Ol!

Protein değeri yüksek yeni tarifler geliştir. Bu konuda sosyal medyayı takip edebilir ve bariatrik tarifleri kendi damak tadına uydurabilirsin.

* Eski Alışkanlıklara Güle Güle!

Eski alışkanlıklara veda etmek hiç kolay değildir. Besinlere karşı bağımlılığınız dahi olabilir. Ama şunu düşünün: “patates veya çikolatalı browni her zaman güzel midir? EVET, her zaman güzeldir, ama sizin mutlu sona kavuşmanızı engelleyecek kadar değil!”

* Düzenli Uyku!

En az 8 saat uyumaya özen gösterin. Düzenli uyku ile obezite arasında negatif bir ilişki vardır.

* Beslenmenizde Alternatif Öğünler Tercih Edin!

Eğer o gün programınız yoğunsa ve herhangi bir şey yiyemeyecekseniz yanınızda protein tozunuz olabilir ve evden yanınıza öğününüzü hazırlayıp sefer tasına da koyabilirsiniz. Anlık olarak markete girecekseniz aldığınız her ürünün etiketini incelemeyi ihmal etmeyin! Unutmayın ne alırsanız alın proteinli olmalı!

* Kısa Döneme Değil Uzun Döneme Odaklanın!

Çevrenizde bu ameliyatı olmuş ve ilk aylarında sizden daha hızlı kilo kaybeden insanlara özenip demoralize olmayın. Motivasyonunuz oldukça önemli. Herkesin metabolizması ve yaşam tarzı birbirinden farklıdır. Kısa dönemde çok kilo kaybetmek değil; uzun dönemde beslenme alışkanlıklarının değişmiş olarak kilo kaybetmek kıymetlidir.

  1. Tıbbi olarak Obezite Cerrahisi hızla gelişmekte olan bir daldır. Cerrahi tedavi

sonrası  ulaşılan başarılar hem medyanın, hem halkın ilgisini çekmektedir. Bu da obezite cerrahisi hakkında bir kaç yanlış anlamanın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tıpkı diğer tıbbi şehir efsaneleri gibi, bu yanlış anlamalar da aksi yönde kanıtlar olmasına rağmen ısrarla devam etmektdir. Sizce doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

1- Ameliyat kilo vermek için en kolay yoldur!

Her şeye hızla çare bulunan günümüz kültüründe, tıbbi çözümler genellikle “kolaya kaçmak” olarak görülür. Bununla birlikte kilo verme ameliyatları sadece diyet ve egzersiz ile kilo veremeyen hastalar için amaçlanan zor bir işlemdir. Aslında, kilo kaybı ameliyatlarında hastaların hazırlık, bağlılık ve yaşam tarzı değişiklikleriyle ilgili zorlu çalışmalar yapmalarını gerektirir.Ameliyata girmeden önce, kilo verecek hastaların önceden biraz kilo vermeleri, özel bir diyet ve egzersiz rutinleri uygulamaları ve sağlıksız alışkanlıkları hangi duyguların tetiklediğini ele alarak anlamaları gerekir. Obezite ameliyatları sihirli bir değnek değil, etkili bir araçtır. Ameliyat kararı kolay verilen bir karar değildir tam aksine uzun zaman araştırılıp en son tercih edilen yöntem olmaktadır.

2- Obezite Cerrahisi çok tehlikeli bir prosedürdür!

Yıllardır birçok insan kilo verme ameliyatlarının önemli ölçüde komplikasyon ve ölüm riski taşıdığına inandı. Herhangi bir büyük tıbbi işlemde olduğu gibi, obezite cerrahisinin de çeşitli türleriyle ilişkili bazı riskler vardır ama kısa süre önce kaydedilen ilerlemeler obezite cerrahisinin tecrübeli cerrahlar tarafından yapıldığında safra kesesi, fıtık ve benzeri ameliyatlar kadar kadar riskli bir prosedür olduğunu kanıtladı.Aynı zamanda obezite cerrahisinin faydalarının, ilgili risklerden çok daha ağır bastığını da kaydetmek gerekir. Çoğu hasta birden fazla yandaş hastalığa sahiptir; yüksek tansiyon, yüksek kolesterol uyku apnesi ve tip 2 diyabet gibi ve eğer bunlar uygun olarak tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilen hastalıklardır.

3- Obezite Cerrahisi gerçekten pahalı!

Obezite tedavisi için hemen hemen herkes cerrahiye karar verene kadar bir çok farklı işlem denemiş ve ciddi anlamda para harcamıştır. Obezite bir görüntü sorunu değildir, tıbbi olarak bir hastalıktır ve beraberinde bir çok yandaş hastalığı bereberinde getirmektedir. Obez bireyler bu hastalıkları için aslında ciddi harcama yapmaya devam etmektedirler. Obezite Cerrahisi sadece kilo verdirmekle kalmayıp bu hastalıkların ortaya çıkardığı sonuçları da engellemektedir. Dolayısıyla bir bütün olarak düşünüldüğünde obezite cerrahisi için pahalı bir işlemdir demek son derece yanlıştır.

4- Ameliyat için gereken şartlar çok katı!

Obez bir hastaya ameliyat yapılıp yapılmayacağına ancak obezite cerrahisinde uzman bir hekimin karar vermesi gerektiğini unutmamak önemli ve gereklidir, bu yüzden konuyla ilgili kişiler bir profesyonelden tavsiye almakta tereddüt etmemelidirler. Unutmamalıdır ki ameliyat endikasyonları için uluslararası kabul görmüş kriterler mevcuttur ve bu kurallara göre hastalara ameliyat yapılmaktadır.

Obezite ameliyatları ile ilgili araştırma yaparken edindiğiniz bilgileri farklı kaynaklardan da teyit etmekte çok büyük fayda vardır. Aksi taktirde yanlış ve eksik bilgi ile şehir efsaneleri şeklinde oluşmuş gerçek dışı söylemlere inanarak yanlış kararlar verebilirsiniz.

Obezite cerrahisi; insanların çoğu için geçerli olan sadece diyet ve egzersizle sürdürülmesi imkansız olan kilo kaybını sağlamak ve kiloyla ilgili sağlık sorunlarında yardım etmektir. Açık konuşmak gerekirse hem hekimlerin, hem hastaların obezite cerrahisini düşünmesinin en önemli sebebi; yandaş hastalıklar üzerindeki olumlu etkisidir. Bu yüzden “Kilo kaybı cerrahisi” yerine artık çoğu merkez “Metabolik cerrahi” tanımını kullanmaktadır. Birçok hasta obezite cerrahisinin birincil amacının daha az bir vücut ağırlığına sahip olmak ve bunu sürdürmelerine yardım etmek olduğunu düşünürken, elde edilecek asıl yarar, en azından medikal bakış açısından, sadece sağlık ve yaşam kalitesinin artışıyla ölçülebilir. Aslında “obezite cerrahisi” sadece (kilo vermeden) daha sağlıklı yaşam için yapılsaydı, yine de çok değerli bir müdahale olurdu. Cerrahin tedavinin riski mevcuttur ancak hastanın obeziteyle ilgili komplikasyonları ve/veya yandaş hastalıkları ne kadar fazla ise ilgili operasyon riskini göze alma gereği de o kadar fazladır.Elbette operasyon herkese göre değildir. Çok sayıda hastayı hem vücut kitle indeksinin değeri ve operasyon için medikal kriterleri karşılamalarına rağmen, operasyonun ‘başarılı olması’ için önemli yaşam tarzı değişikliklerini yapabileceklerine veya sürdürebileceklerine inanmadığımız için geri çevirebiliyoruz. Bazı hastalar, değişikliklerle başa çıkamayacakları halde, bizleri başa çıkabileceklerine ikna ettikleri için (kasten yanılttıkları diyemeyeceğim) aradan sıyrılabiliyorlar ama bizler bu hastaları belirlemek ve operasyonu reddetmek için hiç kuşkusuz elimizden geleni yapıyoruz.

Sonuç olarak; obezitenin cerrahi tedavisini üstlenen hekimlerin hiçbiri bu operasyonun risksiz olduğunu savunmuyor. Hastaların dikkatle seçilmesi gerektiğini, beslenme ve diğer komplikasyonlar yönünden iyi hazırlanmaları ve uzun vadeli takip edilmeleri gerektiğini şiddetle tavsiye ediyorlar.Yine de, hepsi, operasyonu cerrahi olmayan tedavilerle karşılaştırıldığında komplikasyonları engellemek, yaşam kalitesini geliştirmek açısından tavsiye ediyorlar.

Obezite cerrahisi; insanların çoğu için geçerli olan sadece diyet ve egzersizle sürdürülmesi imkansız olan kilo kaybını sağlamak ve kiloyla ilgili sağlık sorunlarında yardım etmektir. Açık konuşmak gerekirse hem hekimlerin, hem hastaların obezite cerrahisini düşünmesinin en önemli sebebi; yandaş hastalıklar üzerindeki olumlu etkisidir. Bu yüzden “Kilo kaybı cerrahisi” yerine artık çoğu merkez “Metabolik cerrahi” tanımını kullanmaktadır. Birçok hasta obezite cerrahisinin birincil amacının daha az bir vücut ağırlığına sahip olmak ve bunu sürdürmelerine yardım etmek olduğunu düşünürken, elde edilecek asıl yarar, en azından medikal bakış açısından, sadece sağlık ve yaşam kalitesinin artışıyla ölçülebilir. Aslında “obezite cerrahisi” sadece (kilo vermeden) daha sağlıklı yaşam için yapılsaydı, yine de çok değerli bir müdahale olurdu. Cerrahin tedavinin riski mevcuttur ancak hastanın obeziteyle ilgili komplikasyonları ve/veya yandaş hastalıkları ne kadar fazla ise ilgili operasyon riskini göze alma gereği de o kadar fazladır.Elbette operasyon herkese göre değildir. Çok sayıda hastayı hem vücut kitle indeksinin değeri ve operasyon için medikal kriterleri karşılamalarına rağmen, operasyonun ‘başarılı olması’ için önemli yaşam tarzı değişikliklerini yapabileceklerine veya sürdürebileceklerine inanmadığımız için geri çevirebiliyoruz. Bazı hastalar, değişikliklerle başa çıkamayacakları halde, bizleri başa çıkabileceklerine ikna ettikleri için (kasten yanılttıkları diyemeyeceğim) aradan sıyrılabiliyorlar ama bizler bu hastaları belirlemek ve operasyonu reddetmek için hiç kuşkusuz elimizden geleni yapıyoruz. Sonuç olarak; obezitenin cerrahi tedavisini üstlenen hekimlerin hiçbiri bu operasyonun risksiz olduğunu savunmuyor. Hastaların dikkatle seçilmesi gerektiğini, beslenme ve diğer komplikasyonlar yönünden iyi hazırlanmaları ve uzun vadeli takip edilmeleri gerektiğini şiddetle tavsiye ediyorlar.Yine de, hepsi, operasyonu cerrahi olmayan tedavilerle karşılaştırıldığında komplikasyonları engellemek, yaşam kalitesini geliştirmek açısından tavsiye ediyorlar.

TOP